|
I.
NİÇİN MATERYALİZMİ ÖĞRENMEMİZ GEREKİR?
Gördük ki, "Varlık ile düşünce arasındaki ilişkiler nelerdir?"
sorusuna, ancak karşıt ve çelişik iki yanıt olabilir.
Bundan önceki bölümde, idealist yanıtı ve idealist felsefeyi
savunmak için sunulan kanıtları inceledik.
Şimdi de, bu temel soruna (yineleyelim, her felsefenin temelinde
bulunan soruna) verilen ikinci yanıtı incelemek ve materyalizmin
savunma kanıtlarının neler olduğunu görmek gerekir. Materyalizm,
marksizmin felsefesi
(sayfa
52)
olduğu için, bizim açımızdan ne kadar önemli ise, bunu öğrenmek de o
kadar önemlidir.
Öyleyse, bu bakımdan, materyalizmi iyi tanımak zorunludur. İyi
tanımak özellikle zorunludur, çünkü bu felsefe anlayışları, çok az
bilinmektedir ve tahrif edilmişlerdir. Gene zorunludur, çünkü,
eğitimimizle -ilk ya da en yükseği olsun- gördüğümüz öğretimle,
yaşayış ve düşünüş alışkanlıklarımızla, idealist anlayışlar,
farkında olmaksızın hepimizin içine az ya da çok işlemiştir. (Zaten
başka bölümlerde, bu olumlamanın birçok örneklerini ve niçin böyle
olduğunu göreceğiz.)
Demek ki, marksizmi öğrenmek isteyenler için, onun temelini, yani
materyalizmi bilmek bir zorunluluktur.
II.
MATERYALİZM NEREDEN GELİR?
Felsefeyi, genel bir biçimde, dünyayı, evreni açıklama çabası olarak
tanımladık. Ama biliyoruz ki, insanlığın bilgi düzeyine göre, bu
açıklamalar değişmiştir ve insanlık tarihi boyunca dünyayı açıklamak
için iki tutum benimsenmiştir: bunlardan biri, bir ya da birkaç
üstün ruha, doğaüstü güçlere başvuran bilime karşı tutumdur; öteki
ise olgulara ve deneylere dayanan bilimsel tutumdur.
Bu tutumlardan biri idealist filozoflarca, öteki ise
materyalistlerce savunulur.
Bunun içindir ki, bu kitabın daha başında, materyalizm hakkında
edinilecek ilk fikrin, bu felsefenin evrenin bilimsel açıklanışı
olduğunu söyledik.
İdealizm, nasıl insanların bilgisizliğinden doğmuşsa - bilgisizliğin,
idealist anlayışları paylaşan siyasal ve kültürel güçler tarafından,
toplumlar tarihinde, nasıl korunduğunu ve sürdürüldüğünü göreceğiz-,
materyalizm de bilisizliğe ya da bilmesinlerciliğe karşı savaşımdan
doğmuştur.
Bunun içindir ki, bu felsefe uzun süre önlenmeye çalışıldı ve bunun
içindir ki, resmi üniversite dünyasında, çağdaş
(sayfa
53)
biçimiyle (diyalektik materyalizm), ya değeri bilinmedi, ya hiç
bilinmedi ya da pek az tanındı.
III. MATERYALİZM NASIL VE NİÇİN GELİŞTİ?
Bu felsefeye karşı savaşım verenlerin ve bu öğretinin yirmi
yüzyıldan beri hep aynı yerde durduğunu söyleyenlerin iddialarının
tersine, materyalizmin tarihi, bize, bu felsefede canlı bir şeyin ve
her zaman hareket halinde olan bir şeyin varlığını gösteriyor.
Yüzyıllar boyunca insanların bilimsel bilgileri ilerledi. Düşünce
tarihinin başlangıcında, Yunan antikçağında, bilimsel bilgiler,
hemen hemen hiç yok denecek gibiydi; ilk bilginler, aynı zamanda
filozof idiler; çünkü o çağda, felsefe ve doğmakta olan bilimler,
bir bütün oluşturuyordu, biri ötekilerin uzantısı oluyordu.
Zamanla, bilimler, dünya olaylarının açıklanmasına, idealist
filozofların dogmaları ile çelişen ve tedirginlik yaratan bir
açıklık getirince, felsefe ile bilimler arasında bir çatışma başladı.
Bu çağın resmi felsefesi ile çelişmekte olan bilimlerin, felsefeden
ayrılmaları zorunlu oldu. Böylece, "...onların, geleceğin yakın bir
çözümü için olgunlaşmış bulunan daha sınırlı sorunları ele
almak üzere, felsefenin karmaşık şeyler yığınından kendilerini
kurtarmak ve derin varsayımları filozoflara bırakmak ilk işleri oldu.
Böylece, felsefe ve ... bilimler arasında bu ayrılma oluştu."[12]
Ama, bilimlerle birlikte doğan, onlara bağlı ve bağımlı olan
materyalizm, çağdaş materyalizm ile, yani Marx ve Engels'in
materyalizmi ile, bilim ve felsefeyi, diyalektik materyalizm içinde
yeniden birleştirmek üzere, bilimlerle birlikte ilerledi ve gelişti.
(sayfa
54)
Uygarlığın ilerleyişine bağlı olan bu gelişmeyi ve bu tarihi daha
ilerde inceleyeceğiz, ama şimdiden, materyalizm ile bilimlerin
birbirine bağlı olduklarını ve materyalizmin mutlak olarak bilime
bağımlı olduğunu belirtiyoruz, ki bunu akılda tutmak çok önemlidir.
Şimdi, materyalizmin esaslarını, çeşitli biçimler altında
materyalist olduğunu ileri süren bütün felsefeler için ortak olan
esasları, yerlerine yerleştirmek ve tanımlamak gerekiyor.
IV.
MATERYALİSTLERİN İLKELERİ VE KANITLARI NELERDİR?
Bunu yanıtlayabilmek için, felsefenin temel sorusuna, varlık ile
düşünce arasındaki ilişkilere, yani bunlardan hangisinin daha önemli
olduğu sorusuna dönmemiz gerekir.
Materyalistler, her şeyden önce, varlık ile düşünce arasında, madde
ile ruh arasında belirli bir ilişkinin varolduğunu öne sürerler.
Onlara göre, ilk gerçek, ilk şey varlıktır, maddedir ve ruh ise
ikinci gerçektir, sonradan gelendir, maddeye bağımlıdır.
Şu halde, materyalistlere göre, dünyayı ve maddeyi yaratmış olan
tanrı ya da ruh değildir, ama ruhu yaratmış olan dünyadır, maddedir,
doğadır:
"Tinin kendisi, maddenin en üstün bir ürününden başka birşey
değildir."[13]
Bunun
içindir ki, ikinci bölümde sorduğumuz soruyu tekrar ele alırsak ve "düşünme,
insana nereden gelir?" dersek, materyalistler, insan düşünüyor çünkü
onun bir beyni vardır ve düşünce beynin ürünüdür, diye yanıt
verirler. Onlara göre, maddesiz, cisimsiz düşünce olamaz.
"Bize ne kadar yüce görünürlerse görünsünler, bilincimiz ve
düşüncemiz, maddi, bedensel bir organın, beynin ürünlerinden
(sayfa
55)
başka bir şey değildir."[14]
Buna göre materyalistler için, madde, varlık, bizim düşüncemizin
dışında varolan gerçek şeylerdir ve varolmak için düşünceye ya da
ruha gereksinme duymazlar. Aynı şekilde, ruh maddesiz
varolamayacağına göre, ölümsüz ve bedenden bağımsız bir ruh da
yoktur.
İdealistlerin söylediklerinin tersine, bizi kuşatan şeyler bizden
bağımsız olarak mevcutturlar, bize düşüncelerimizi veren onlardır;
ve bizim fikirlerimiz, şeylerin bizim beynimizdeki yansısından başka
bir şey değildir.
Bunun içindir ki, varlık ile düşünce arasındaki ilişkiler sorusunun
ikinci yönü -"Bizim çevremizdeki dünya hakkındaki düşüncelerimiz ile
bu dünya arasında nasıl bir bağıntı vardır? Bizim düşüncemiz, gerçek
dünyayı bilebilecek durumda mıdır? Gerçek dünyaya ilişkin
tasarımlarımızda ve kavramlarımızda gerçekliğin doğru bir yansısını
verebilir miyiz? Bu soru, felsefe dilinde, düşünce ile varlığın
özdeşliği. sorunu diye adlandırılır."[15]-
karşısında, materyalistler, şu olumlamada bulunur: Evet, biz dünyayı
tanıyabiliriz, ve bizim bu dünyaya ilişkin edindiğimiz fikirler,
gittikçe daha doğru olmaktadır, çünkü biz, dünyayı bilimlerin
yardımıyla inceleyip öğrenebiliyoruz, çünkü bilimler, sürekli olarak
deney yoluyla bizi çevreleyen şeylerin kendilerine özgü ve bizden
bağımsız bir gerçekleri olduğunu tanıtlamaktadır ve insanlar daha
şimdiden bu şeylerin bir bölümünü yeniden üretebilmekte ve yapay
olarak yaratabilmektedirler.
Şu halde, özetlemek için şöyle diyeceğiz: materyalistler, felsefenin
temel sorunu karşısında:
1. Ruhu yaratan maddedir ve bilimsel olarak, asla
maddesiz ruh görülmedi.
2. Madde, her ruhun dışında vardır ve maddenin
kendine özgü bir varlığı olduğundan, varolmak için ruha
(sayfa
56)
gereksinme duymaz, dolayısıyla idealistlerin söylediklerinin tersine,
şeyleri yaratanlar, bizim fikirlerimiz değildir, biz fikirlerimizi
şeylerden alırız.
3. Biz, dünyayı tanımak yeteneğindeyiz, maddeden ve dünyadan
edindiğimiz fikirler, giderek daha doğru oluyorlar, çünkü bilimlerin
yardımıyla daha önce bildiklerimizi kesinleştirebildiğimizi ve
bilmediklerimizi de bulabildiğimizi doğrularlar.
YAYINCILARIN NOTU
Bu bölümü daha iyi anlayabilmek için, burada öğrenilenleri, daha
ilerde, Altıncı Kısımda okunacak olan çok önemli bilgilerle
karşılaştırınız.
Engels'in, düşüncenin beynin bir ürünü olduğunu söylemekle,
karaciğerin safra salgılaması gibi, beynin de düşünce salgıladığını
söylediği sanılmamalıdır. Tersine, Engels, bu görüşle savaşmıştır (özellikle
Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu adlı
kitabına, ayrıca Lenin'in Materyalizm ve Ampiryokritisizm'inin
birinci ve ikinci bölümlerine bakınız.)
Bilinç bir organın salgısı değil, beynin işlevidir. Bilinç, safra
gibi ya da bir hormon gibi bir şey değildir. Bir eylemdir, bir
işlevdir. Daha karmaşık bazı organik koşullarda beyin kabuğu işin
içine karıştığından -organik koşulların kendileri de, Politzer'in
daha ilerde gösterdiği gibi, toplumsal koşullardan ayrılamazlar-
insan eylemi bilinçlidir.
Bu konuda Lucien Seve'in Introduction au Léninisme'ine
(Leninizm'e Giriş, s. 98-108) başvurmanızı salık veririz. Essais
de la Nouvelle Critique. (Editions Sociales, 1960.)
(sayfa 57)
|
|