İşkence ve İsrail
|
İsrail işgal devleti işkenceyi kendi
açısından hayati önem arz eden metot olarak görüyor.
İsrail'in iç işkence mekanizması olarak bilinen Shin - Bet (ŞABAK)'ın
genel müdürü General Ami Ayalon 1998'de konuyla ilgili bir
rapor hazırlayarak İsrail Yüksek Mahkemesi'ne sundu. General
Ayalon raporda İsrail iç güvenlik teşkilatının
Filistinlilere işkence yapmadan edemeyeceğini, Shin - Bet
soruşturmaları açısından işkencenin zorunlu olduğunu ileri
sürdü. |
|
İsrail, işkenceyi kanunlaştırmış bir
rejimdir. İsrail'in hâlen yürürlükte olan kanunlarına göre
iç istihbarat örgütü ŞABAK (Shin-Bet) elemanları Filistinli
tutukluları itirafa, kendilerinden istenen bilgileri vermeye
zorlamak amacıyla bedensel tacize yani işkenceye
başvurabiliyorlar. ŞABAK elemanları bu haklarını (!) tabii
ki sonuna kadar kullanıyorlar. İsrail'in ölüm mangaları
olarak değerlendirebileceğimiz ŞABAK canavarlarının işkence
uygulamaları altında çok sayıda Filistinli hayatını kaybetti. |
|
İşin gerçeğinde "işkence" İsrail'de
bir idam metodudur. İsrail kanunları görünüşte idamı
yasaklıyor. Ama "işkence" yoluyla insanların öldürülmesine
müsaade ediyor ve bu tür ölümleri "işkencenin dozunun biraz
fazla kaçırılması" olarak değerlendirerek bu konuda açılan
dava dosyalarının üzerine kül serpiyor. Giyotini gaddar bir
idam şekli olarak kabul ettiğini iddia eden Avrupa ve ABD
ise İsrail'deki ölüm mangalarının "işkence yoluyla idam"
uygulamaları karşısında sessiz kalmayı, İsrail'in
çıkarlarının korunması uğruna Filistin halkının ezilmesine
göz yummayı tercih ediyorlar. |
|
Normalde İsrail'in yazılı kanunlarında
idam cezası bulunmamaktadır. Ama bilindiği üzere bu kanunlar
sadece yahudiler için geçerlidir. Filistinlilere karşı ise
idam cezası en vahşi şekliyle uygulanmaktadır. İsrail işgal
devleti Filistinlilere yönelik idam cezalarını infaz
konusunda iki farklı metodu kullanıyor: İç istihbarat örgütü
olarak bilinen Shin-Bet elemanlarının gerçekleştirdiği
işkence uygulamaları ve dış istihbarat örgütü olarak bilinen
MOSSAD adlı cinayet şebekesine mensup elemanların
gerçekleştirdiği suikastlar. |
|
İşgalci siyonistlerin işkencelerinden
sadece büyükler değil çocuklar da pay alıyorlar. Çocuklara
da en vahşi ve iğrenç metotlarla işkence ediliyor. |
|
İsrail kanunları Shin-Bet (ŞABAK)
elemanlarının Filistinlilere soruşturma esnasında işkence
yapmalarına izin vermektedir. Ancak İsrail rejiminin
adamları sadece soruşturma esnasında işkence yapmakla
yetinmiyorlar. Soruşturmaları bitmiş ve haklarında mahkeme
kararı açıklanmış kişilere de öldüresiye işkence yapıyorlar. |
|
Shin - Bet genel müdürü General Ami
Ayalon Shin - Bet soruşturmalarındaki işkencelere herhangi
bir sınırlama getirilmemesini istedi. Ayalon, mahkemedeki
bazı yargıçların itiraz ettiği işkence metotlarının
kendileri açısından, soruşturmalarda sonuca ulaşabilmek için
hayati önem taşıdığını, soruşturmayı yürütenlerin kuvvetli
şüphelerin olduğu durumlarda gerekli bilgileri alabilmeleri
için bu metotlara yani bedensel yönden aşırı derecede
sarsılmaya yol açan ve ölüme kadar götürebilecek tehlikeli
etkiler bırakan işkence metotlarına başvurulmasının zorunlu
olduğunu ileri sürerek: "Şiddetli bedensel sarsıntıya yol
açan işkence metodunu terk etmemiz mümkün değildir" dedi. |
|
İsrail vahşetinden pay alan
çocuklardan biri. Siyonist vahşet zulüm ve işkencede çocuk
büyük ayırımı yapmamaktadır. |
|
Filistinlilere işkence edenler sadece
ŞABAK elemanları değil. Bunun yanı sıra işgalci askerler de
çeşitli şekillerde bu insanlara işkence ediyorlar. İsrail
ordusuna bağlı bir araştırma merkezinin, Batı Yaka
bölgesinde görevlendirilmiş olan İsrail askerleri arasında
gerçekleştirdiği bir araştırma sonucunda, bu askerlerin %
46'sının, insanlara akıl almaz derecede işkence ve bedensel
taciz yapıldığına şahit oldukları ortaya çıktı. Araştırma
sonuçlarına göre bu uygulamalar İsrail askerleri tarafından
Filistinlilere karşı çoğunlukla önemli bir gerekçe
gösterilmeden yapılıyordu. |
|
İsrail'deki insan hakları
örgütlerinden Betselim'in Mart 1995'te yayınladığı bir
raporda intifadanın başladığı Aralık 1987'den Şubat 1995'in
sonuna kadarki süre içinde 35 Filistinlinin işkence altında
hayatını kaybettiği ifade ediliyordu. Betselim'in verdiği
bilgiler İnsan Hakları İçin Uluslararası Dayanışma Kurumu
tarafından da doğrulandı. Şubat 1995'ten sonra işkence
altında can verenlerin sayısı giderek arttı. |
|
İnsanlık tarihi boyunca idam cezaları
çeşitli şekillerde uygulanmıştır. Ortaçağ Fransa'sında
genellikle kiliselerin etkinliği altında olan mahkemelerin
verdiği idam kararlarının infazı giyotin denilen aletle
gerçekleştirilirdi. Günümüzde bu işlem bazı ülkelerde idama
mahkum edilen kişinin asılması, bazı ülkelerde kurşunlanması,
bazı ülkelerde elektrik şokuna tabi tutulması suretiyle
gerçekleştiriliyor. İdam kararlarının infazında başvurulan
daha başka metotlar da var. İsrail rejimi ise idam etmek
istediği kişileri herhangi bir mahkeme kararına gerek
duymadan ve üstelik işkence yoluyla idam etmeyi tercih
ediyor. |
|
İsrail, işkenceyi yasaklayan tüm
uluslararası anlaşmalara imza attığı halde, başta BM olmak
üzere bu anlaşmaların uygulanmasını gözetleme görevini
üstlenmiş uluslararası kuruluşlar işkenceyi yasallaştıran
siyonist işgal rejimine hiçbir baskı yapmıyorlar. |
|
Filistinlilere işkence edenler sadece
ŞABAK elemanları değil. Bunun yanı sıra işgalci askerler de
çeşitli şekillerde bu insanlara işkence ediyorlar. |
|
Askerlerin tutuklama esnasında
yaptıkları işkence ve aşağılama uygulamalarına bir diğer
örnek. Uluslararası kurumların sessizliği işgalci
siyonistleri bu konuda daha da cesaretlendirmektedir. |
|
Siyonist vahşetin mağdurlarından yine
bir çocuk. Bu çocukların birçoğu askerlerin sokak
saldırılarında kötü muameleye ve işkenceye maruz
kalmaktadırlar. |
|
İsrail işgal devletinin bütün vahşi
uygulamalarına karşı BM ve yan kuruluşları tarafından
İsrail'e baskı yapılmadığı gibi söze gelir bir soruşturma
yapılması ihtiyacı bile duyulmamaktadır. Bu yüzden işgal
rejiminin işkenceleri sadece gönüllü insan hakları
kuruluşları tarafından sorgulanmakta, onların hazırladığı
raporlarla gündeme getirilmektedir. Fakat ne yazık ki bütün
bu kuruluşların çalışmaları da İsrail işgal devletini vahşi
işkencelerden alıkoymaya yetmiyor. |
|
ŞABAK işkenceleriyle ilgili raporlarda
söz konusu örgütün elemanlarının tutukluları, uzun süre sert
cisimlerin veya demir çerçevelerin üzerine oturtmak, bir
buçuk metre derinliğinde ve yarım metre çapında fıçıların
içine koyarak sabahın erken saatlerinden akşam geç saatlere
kadar bu fıçılarda bekletmek, masura veya benzeri şeylerin
üzerine oturtmak, husyelerinden bir yere bağlamak, aşırı
derecede soğuk hava üfleyen vantilatörler karşısında
saatlerce bekletmek suretiyle ve daha başka şekillerde
işkence ettikleri dile getirildi. |
|
BM teşkilatının ve onunla bağlantılı
insan haklarından sorumlu uluslararası kuruluşların
suskunluğu, çağımızın güçlü ülkelerinin de destekleri ise
siyonist işgal rejimine işkence ve vahşet konusunda cesaret
kazandırmaktadır. Bu yüzden siyonist vahşet işkence
konusunda günden güne daha da ileri gitmekte, çocuk
yaştakilere bile vahşi işkenceler yapmaktadır. |
|
İsrail Yüksek Mahkemesi, şimdiye kadar
çeşitli insan hakları kuruluşlarının işkencenin yasaklanması
için açtıkları davaların tümünü reddetti. İsrail Yüksek
Mahkemesi'nin bu red kararları işkencenin siyonist işgal
devletinin anayasasına da uygun olduğunu gösteriyor. Üstelik
İsrail yasaları, Filistinlilere herhangi bir suçlamadan
dolayı değil, sadece bilgi alınabileceği ön yargısına veya
zannına binaen işkence yapılmasına da izin veriyor. Bu ise
insan haklarıyla ilgili tüm uluslararası anlaşmalara aykırı
olduğu gibi hukukun uluslararası ilkelerinden sayılan "beraeti
zimmet esastır" prensibine de ters düşmektedir. |
|
Uluslararası Diyalogu ve Demokrasiyi
Geliştirme İçin Girişim Kurumu (MIFTAH) Filistinli
tutuklulara işkence eden İsrailli sorumluların sorgulanması
için bir uluslararası ceza mahkemesi kurulması talebinde
bulundu. Söz konusu bildiride ayrıca İsrail işgal devletinin
işkence kurumu gibi çalışan Shin-Bet (ŞABAK) adlı örgütünün
Filistinli tutuklular üzerinde uyguladığı vahşi işkenceler
hakkında hazırlanan bazı raporlara ve bu raporların bazı
bölümlerinin İsrail gazetelerinde yayınlandığına da dikkat
çekildi. Bu raporlardan biri de İsrail devlet müfettişi
Meryem ben Burat'ın 1988-1992 yılları arasındaki
incelemelerine dayanan raporu. Bu raporda, uygulanan vahşi
işkencelerden çeşitli örnekler sunuluyor. |
|
Uluslararası Af Örgütü (Amnesty
International)'nün hazırlayıp yayınladığı bir rapora göre
İsrail işgal devleti Doğu Kudüs, Batı Yaka ve Gazze'yi işgal
ettiği 1967 tarihinden buyana 700 bin Filistinliyi tutukladı
ve bunların % 90'ına işkence etti. İsrail zindanlarına giren
Filistinlilerden seçilen 477 kişi üzerinde Dr. Kute adında
bir bilim adamının öncülüğünde özel bir araştırma yapıldı.
Bu araştırma sonucunda, seçilenlerden % 95,8'inin işkence
gördüğü tespit edildi. |
|
Araştırma için seçilenlerin %
92,9'unun aşırı soğukta tutulduğu, % 76,7'sinin aşırı sıcağa
maruz bırakıldığı, % 91'6'sının uzun süre ayakta tutulduğu,
% 68'1'inin boğazlarının sıkıldığı ve boğulmakla tehdit
edildikleri, % 77,4'ünün uzun süre aç bırakıldıkları, %
86'sının uzun süre tek kişilik hücrelere kapatıldıkları, %
71,5'inin uzun süre uykusuz bırakıldıkları, % 81,6'sının
şiddetli şekilde etlerinin sıkıldığı, % 94,8'inin sözlü
hakaretlere uğradıkları, % 90,6'sının değişik şekillerde
tehdit edildikleri, % 70,2'sinin başkalarına yapılan
işkenceyi seyretmek zorunda bırakıldıkları, % 66'sının haya
yerlerinin sıkıldığı, % 13,4'ünün zararlı gazları teneffüs
etmeye zorlandıkları, % 9,5'inin de başta elektriğe verme
olmak üzere daha başka işkence uygulamalarına maruz
bırakıldıkları tespit edildi. Ayrıca bunlardan % 28,1'ine
kendi yakınlarının gözlerinin önünde işkence edildiği, %
27,9'unun eşlerine ve annelerine cinsel tecavüzde
bulunulacağı tehdidinin yapıldığı, % 44,9'unun yakınlarının
yanında dövüldüğü tespit edildi. |
|
İsrail'in işkence uygulamalarından
sadece işkence görenler değil, onların aile fertleri de
ciddi şekilde olumsuz etkilenmektedirler. Ayrıca
siyonistlerin işkence uygulamaları sadece bedensel
işkencelerden ibaret kalmıyor, psikolojik işkence de önemli
yer tutuyor. Bu işkencede kundaktaki bebeklere kadar bütün
herkes hedef alınabiliyor. |
İsrail: İşkenceyi Kanunlaştıran Devlet
İsrail, işkenceyi kanunlaştırmış bir rejimdir. İsrail'in hâlen
yürürlükte olan kanunlarına göre iç istihbarat örgütü ŞABAK (Shin-Bet)
elemanları Filistinli
tutukluları itirafa, kendilerinden istenen bilgileri vermeye
zorlamak amacıyla bedensel tacize yani işkenceye başvurabiliyorlar.
ŞABAK elemanları bu haklarını (!) tabii ki sonuna kadar
kullanıyorlar. İsrail'in ölüm mangaları olarak
değerlendirebileceğimiz ŞABAK canavarlarının işkence uygulamaları
altında çok sayıda Filistinli hayatını kaybetti. Tabii bu
uygulamalar kanuna göre yapıldığından ölümler de bir tür "iş kazası"
olarak görülüyor ve bu olaylardan dolayı kimse hakkında soruşturma
açılmıyor. İsrail'deki insan hakları örgütlerinden Betselim'in Mart
1995'te yayınladığı bir raporda intifadanın başladığı Aralık
1987'den Şubat 1995'in sonuna kadarki süre içinde 35 Filistinlinin
işkence altında hayatını kaybettiği ifade ediliyordu. Betselim'in
verdiği bilgiler İnsan Hakları İçin Uluslararası Dayanışma Kurumu
tarafından da doğrulandı. Şubat 1995'ten sonra işkence altında can
verenlerin sayısı giderek arttı
Shin-Ben Genel Müdürü: "İsrail İşkence Yapmadan
Edemez"
İsrail
işgal devleti işkenceyi kendi açısından hayati önem arz eden
metot olarak görüyor. İsrail'in iç işkence mekanizması olarak
bilinen Shin - Bet (ŞABAK)'ın genel müdürü General Ami Ayalon
1998'de konuyla ilgili bir rapor hazırlayarak İsrail Yüksek
Mahkemesi'ne sundu. General Ayalon raporda İsrail iç güvenlik
teşkilatının Filistinlilere işkence yapmadan edemeyeceğini, Shin -
Bet soruşturmaları açısından işkencenin zorunlu olduğunu ileri sürdü.
General Ayalon, bu raporu Yüksek Mahkeme'nin 20 Mayıs 1998 Çarşamba
günü düzenleyeceği ve işkence metotlarının tartışılacağı toplantıya
bilgi vermek amacıyla hazırlamıştı.
İsrail işgal rejimi bazı uluslararası insan hakları kuruluşları
ve BM yetkilileri karşısında da Filistinlilere işkence yapıldığını
itiraf etti. Shin - Bet genel müdürü General Ayalon'un aşırı
bedensel sarsıntıya yol açan işkence tarzlarına sadece kuvvetli
şüpheler olması halinde başvurulduğunu iddia etmesine rağmen konuyu
yakından inceleyenler çok basit şüpheler ve iddialar üzerine de bu
tarz işkencelere başvurulduğuna dikkat çekiyorlar.
İsrail'de İşkence Bir İdam
Metodu
İşin gerçeğinde "işkence" İsrail'de bir idam metodudur. İsrail
kanunları görünüşte idamı yasaklıyor. Ama "işkence" yoluyla
insanların öldürülmesine müsaade ediyor ve bu tür ölümleri "işkencenin
dozunun biraz fazla kaçırılması" olarak değerlendirerek bu konuda
açılan dava dosyalarının üzerine kül serpiyor. Giyotini gaddar bir
idam şekli olarak kabul ettiğini iddia eden Avrupa ve ABD ise
İsrail'deki ölüm mangalarının "işkence yoluyla idam" uygulamaları
karşısında sessiz kalmayı, İsrail'in çıkarlarının korunması uğruna
Filistin halkının ezilmesine göz yummayı tercih ediyorlar. Bu gerçek
Uluslararası Af Örgütü tarafından da dile getirildi. Adı geçen örgüt
16 Ekim 1995 tarihinde yayınladığı bir raporda işkenceyi yasaklayan
uluslararası sözleşmelerin İsrail'e karşı işletilmediğine dikkat
çekti. Uluslararası Af Örgütü'nün raporunda: "İşkenceyi Engelleme
Kanun Tasarısı olarak adlandırılan tasarı pratikte İsrail'in işkence
yapmasını meşru kılacak bir noktaya götürmektedir" ifadesine yer
verildi. Kendini güya "hür dünya" olarak tanıtan ABD ve Avrupa acaba
işkenceyle idam metodunu giyotinle idam metoduna nispetle daha mı
çağdaş buluyor?
İsrail'in Kanunlarında İdam Yok Ama
Uygulamalarında Çok
İnsanlık tarihi boyunca idam cezaları çeşitli şekillerde
uygulanmıştır. Ortaçağ Fransa'sında genellikle kiliselerin etkinliği
altında olan mahkemelerin verdiği idam kararlarının infazı giyotin
denilen aletle gerçekleştirilirdi. Günümüzde bu işlem bazı ülkelerde
idama mahkum edilen kişinin asılması, bazı ülkelerde kurşunlanması,
bazı ülkelerde elektrik şokuna tabi tutulması suretiyle
gerçekleştiriliyor. İdam kararlarının infazında başvurulan daha
başka metotlar da var. İsrail rejimi ise idam etmek istediği
kişileri herhangi bir mahkeme kararına gerek duymadan ve üstelik
işkence yoluyla idam etmeyi tercih ediyor. Zaten sözünü ettiğimiz
Shin-Bet adlı mekanizma da bu amaç için kurulmuş olan bir
mekanizmadır.
Normalde İsrail'in yazılı kanunlarında idam cezası
bulunmamaktadır. Ama bilindiği üzere bu kanunlar sadece yahudiler
için geçerlidir. Filistinlilere karşı ise idam cezası en vahşi
şekliyle uygulanmaktadır. İsrail işgal devleti Filistinlilere
yönelik idam cezalarını infaz konusunda iki farklı metodu kullanıyor:
İç istihbarat örgütü olarak bilinen Shin-Bet elemanlarının
gerçekleştirdiği işkence uygulamaları ve dış istihbarat örgütü
olarak bilinen MOSSAD adlı cinayet şebekesine mensup elemanların
gerçekleştirdiği suikastlar.
İşkence Sadece Soruşturma Esnasında mı
Uygulanıyor?
Belirttiğimiz üzere İsrail kanunları Shin-Bet (ŞABAK)
elemanlarının Filistinlilere soruşturma esnasında işkence
yapmalarına izin vermektedir. Ancak İsrail rejiminin adamları sadece
soruşturma esnasında işkence yapmakla yetinmiyorlar. Soruşturmaları
bitmiş ve haklarında mahkeme kararı açıklanmış kişilere de
öldüresiye işkence yapıyorlar. Örneğin en-Nakab çöl hapishanesinin
Ensar - 3 bölümünde yatmakta olan Abdulkerim Kanazi adlı 24 yaşında
bir Filistinli tutuklu çadırında ölü bulundu. İsrail kaynakları adı
geçen tutuklunun bedeninde işkence izlerinin görüldüğünü bildirdiler.
Verilen bilgilere göre
Batı Yaka'nın Nablus şehrinden olan Abdulkerim Kanazi adlı genç,
HAMAS mensubu olmaktan dolayı tutuklanmış ve bu yüzden üç yıl
hapis cezasına çarptırılmıştı. Bu durum İsrail'in işkenceyi sadece
soruşturmalardan sonuç almak için değil doğrudan doğruya bir idam
metodu olarak kullandığını çok açık ve net bir şekilde ortaya
koymaktadır.
ŞABAK Militanlarının İşkence Yetkileri
Genişletildi
İsrail işgal devletinin işkence uygulamalarına bizzat İsrail'deki
bazı insan hakları kuruluşları bile karşı çıktı ve ŞABAK
militanlarının işkence yetkilerinin kaldırılması için İsrail Yüksek
Mahkemesi'ne başvurdular. Ancak mahkeme başvuruyu reddetti, işgal
yönetimi de tam tersini yaparak ŞABAK militanlarının işkence
yetkilerini artırdı.
İsrail Yüksek Mahkemesi'ne 1994'ün sonuna doğru, iç istihbarat
örgütü ŞABAK'ın elemanlarının Filistinli tutuklulara işkence
yapmalarının yasaklanması için bir başvuru yapıldı. Ancak mahkeme
açılan davayı reddetti. Mahkeme, söz konusu davayı açan İşkenceye
Karşı Halk Konseyi'nin ŞABAK elemanlarının başvurduğu işkence
metotlarından bazılarına itiraz için yeni bir dava açabileceğini
açıkladı. Bu red olayından sonra İsrail hükümeti çıkardığı bazı
hükümet kararlarıyla ŞABAK elemanlarının işkence yetkilerini artırdı.
Bu durumda bazı işkence metotlarına itiraz için açılacak davaların
da bir önemi kalmadı. Nitekim daha sonra bazı işkence metotlarına
itiraz için açılan davalar da reddedildi. Örneğin yine İsrail Yüksek
Mahkemesi, bir İsrail hukuk derneğinin Filistinlilere elektrik şoku
verilerek işkence edilmesinin yasaklanması için açtığı davayı
reddetti. İsrail genel savcısı bu davanın reddedilmesiyle ilgili
açıklamasında, elektrik şokuyla veya diğer metotlarla yapılan
işkencenin Filistinli savaşçıların planladığı birçok eylemin önüne
geçtiğini ileri sürdü.
İsrail Yüksek Mahkemesi, daha sonra mensuplarını bazı İsrail
vatandaşlarının oluşturduğu "İşkenceye Karşı Genel Komite" adlı bir
organizasyonun, İsrail iç istihbarat örgütü Shin-Bet elemanlarının
işkencelerine maruz kalan İsa Ali Bettat adlı 24 yaşında bir
Filistinli adına açtığı davayı da reddetti. Mahkeme başkanı Eharon
Barak, Shin-Bet elemanlarının Filistinlileri birtakım itiraflara
zorlamak için işkenceye devam edebileceklerini bildirdi.
Shin-Bet Genel Müdürü: "İşkenceye Sınır Konmasın"
Verilen bilgilere göre İsrail Yüksek Mahkemesi'ndeki yargıçlar
prensip olarak Shin - Bet'in işkenceye başvurmasına karşı olmamakla
birlikte, bedensel yönden aşırı derecede sarsılmaya yol açan ve
ölüme kadar götürebilecek tehlikeli etkiler bırakan işkence
metotlarına dair birtakım mülahazalarda bulunmuşlardı. Bu tür
mülahazalar ise 1998'de bazı işkence metotlarının yasaklanması için
açılan dava sonrasında ortaya çıkmıştı. Ancak Shin - Bet genel
müdürü General Ami Ayalon bu tarz işkenceleri de savunarak Shin -
Bet soruşturmalarındaki işkencelere herhangi bir sınırlama
getirilmemesini istedi. Ayalon, mahkemedeki bazı yargıçların itiraz
ettiği işkence metotlarının kendileri açısından, soruşturmalarda
sonuca ulaşabilmek için hayati önem taşıdığını, soruşturmayı
yürütenlerin kuvvetli şüphelerin olduğu durumlarda gerekli bilgileri
alabilmeleri için bu metoda başvurulmasının zorunlu olduğunu ileri
sürerek: "Şiddetli bedensel sarsıntıya yol açan işkence metodunu
terk etmemiz mümkün değildir" dedi.
General Ayalon, Shin - Bet'in işkencelerini haklı göstermek için
1997 yılı içinde İsrail hedeflerine yönelik olarak Filistinli
direnişçiler tarafından 456 silahlı saldırı düzenlendiğine ve bu
saldırılarda 27 İsraillinin öldürüldüğüne dikkat çekti.
Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere Shin-Bet genel müdürü General
Ayalon'un aşırı bedensel sarsıntıya yol açan işkence tarzlarına
sadece kuvvetli şüpheler olması halinde başvurulduğunu iddia
etmesine rağmen konuyu yakından inceleyenler çok basit şüpheler ve
iddialar üzerine de bu tarz işkencelere başvurulduğuna dikkat
çekiyorlar.
İşkencede Modernizasyon
İşgal devletinin şimdi yeni işkence metotları geliştirdiği
bildiriliyor. Bazı İsrail kaynakları, Shin-Bet'in Filistinli
tutukluları itirafa zorlamak için yeni işkence araçları
geliştirdiğini bildirdiler. Kaynaklar, söz konusu işkence
araçlarının ölüm riskini azalttığını dile getiriyorlar. Fakat
verilen bilgilerden, ölüm riskinin azaltılması suretiyle tutuklunun
itirafa zorlanması hedefleniyor. Çünkü işkence araçlarının ölüm
riskini azaltması işkenceye maruz kalan kişi üzerinde daha uzun
süreli kullanılması imkanı sağlıyor. Bu da onun itirafa zorlanması
için daha çok fırsat veriyor.
Shin-Bet'in genel müdürü de yaptığı bir açıklamada, Shin-Bet
sorgulamalarında hala eski araçların kullanıldığından şikayetçi
olmuş ve "işkence"nin "yasal (!)" olabilmesi ve tutuklular
üzerindeki bedensel risklerin hafifletilmesi için yeni araçların
kullanılması gerektiğini söylemişti.
İsrail'in İşkence Uygulamalarından Örnekler
·
ŞABAK (Shin-Bet) elemanlarının uyguladığı işkence Batı Yaka'nın
el-Halil kentinden Abdussamed Hasan Selman Harizat'ın canını
aldı. 30 yaşındaki Abdussamed, HAMAS'ın hücrelerinden birine
başkanlık ettiği iddiasıyla 22 Nisan 1995 Cumartesi günü ŞABAK
elemanları tarafından
el-Halil'deki evinden alınarak el-Meskubiyye tutukevine
götürüldü. ŞABAK elemanları onun istedikleri bilgileri vermediğini
görünce özel işkence eğitimi almış mangalarını çağırdılar ve
kendilerine Abdussamed'e işkence yapmaları için işaret ettiler.
İşkence mangaları onu özel işkence odasına alarak kafasından ve
vücudunun diğer yerlerinden şiddetle dövmeye başladılar. Bir süre
sonra durumunun kötüleştiğini görünce Kudüs Hedâsâ Ayni Kârim
hastanesine naklettiler. Abal Ele adlı bir ŞABAK subayı da
Abdussamed'in evine gidip babasıyla görüşerek sadece annesinin ve
küçük kardeşinin Abdussamed'i görmek için yanına gidebileceğini
bildirdi. Annesi derhal küçük oğlu Abdullah'ı alarak el-Meskubiyye
tutukevine gitti. Ancak oradaki ŞABAK görevlileri oğlunun Hedâsâ
hastanesinde olduğunu söyleyerek derhal hastaneye gitmesini
istediler. Annesi hastaneye gittiğinde Abdussamed şuurunu kaybetmiş
bir halde yatıyordu. Buna rağmen elleri ve bacakları bağlı olduğu
gibi başında da bir asker bekletiliyordu. Annesi gözü yaşlı bir
şekilde oğlunu cennete uğurlamak üzere başında bekledi ve Abdussamed
25 Nisan Pazartesi sabah saat altıda ruhunu teslim ederek ömrünün
baharında dünyaya veda etti.
Abdussamed işkence altında hayatını kaybedenlerin ilki olmadığı
gibi sonu da değildi. İşkence altında can veren diğer
Filistinlilerin bazılarından aşağıda söz edeceğiz.
İsrail rejimi işkence ile öldürülenlerin bazılarının intihar
ettiğini ileri sürmüştü. Ancak uydurduğu yalanın ortaya çıkmaması
için vücutlarında otopsi yapılmasına da müsaade etmemişti.
Abdussamed'in de daha önce geçirmiş olduğu bir hastalıktan dolayı
ölmüş olabileceğini iddia etti. Fakat bu kez Betselim İnsan Hakları
Örgütü Abdussamed'in vücudunda otopsi yapılması için bastırdı ve bu
amaçla Amerikalı bir otopsi uzmanını yapılacak işlemleri murakabe
etmesi için davet etti. Derken otopsi yapıldı ve 28 Nisan Cuma günü
geç saatlerde açıklanan otopsi raporlarında Abdussamed'in daha önce
geçirmiş olduğu herhangi bir hastalıktan dolayı değil kafasından
şiddetli bir şekilde dövülmesi sebebiyle öldüğü duyuruldu.
Harizat'ın işkence sonucu öldüğünün otopsi raporlarıyla ispat
edilmesine ve daha sonra İsrail yönetiminin bunu kabullenmesine
rağmen işkence yapanlar hakkında soruşturma bile açılmadı. Çünkü
işkenceciler bu işi kanunlara uygun (!)" olarak yapmışlardı ve
haklarında soruşturma açılmasına mahal yoktu.
Abdussamed de, intifadanın başladığı tarihten o güne kadar
öldürülen kırka yakın Filistinli genç gibi yargısız bir şekilde ve
üstelik bütün insanlığın reddettiği "işkence" metoduyla idam
edilmişti. Avrupa ve ABD ise İsrail'deki ölüm mangalarının "işkence
yoluyla idam" uygulamaları karşısında sessiz kalmayı, İsrail'in
çıkarlarının korunması uğruna Filistin halkının ezilmesine göz
yummayı tercih ettiler.
·
İşkence yoluyla öldürülen Filistinli gençlerden biri de Abdulfettah
Rantisi'dir. Aslında Abdulfettah Rantisi'nin yargılanması işlemi
bitmiş ve işgal mahkemesi onu ölümünden 1,5 ay önce yani Temmuz
1995'in sonlarında HAMAS'ın askeri kanadı durumundaki İzzeddin
Kassam birliklerine mensup olmaktan dolayı 15 yıl hapis cezasına
mahkum etmişti. Fakat işkence için görevlendirilenler mahkemenin
sonuçlanmasından sonra da onun üzerindeki işkenceyi sürdürdüler ve
sonuçta Abdufettah Rantisi, Eylül 1995'te ömrünün baharında siyonist
zulmün zindanında hayata veda etti.
·
Mahmud Abdullah Umran adında, 17 yaşında bir Filistinli genç tutuklu
bulunduğu,
Batı Yaka'nın
Cenin kentindeki Fari'a hapishanesinde Ocak 1995 sonlarına doğru
soruşturma esnasında uygulanan işkence yüzünden hayatını kaybetti.
Mahkeme yönetimi Umran'ın intihar ettiğini ileri sürdü. Ancak ölüm
raporunda ne zaman öldüğü hakkında bilgi verilmedi. Mahmud Abdullah
Umran 26 Aralık 1994'te siyonist askerler tarafından evinden alınıp
götürülmüştü ve tutuklandığı tarihten öldüğünün açıklandığı tarihe
kadar kendisinden haber alınamamıştı. Olayla ilgili olarak HAMAS
tarafından yapılan açıklamada, Umran'ın işkence sonucu hayatını
kaybettiği ifade edildi ve ona 35 günden fazla bir süre işkence
edildiğine dikkat çekildi.
· 8
Nisan 1995 tarihinde Dellâl Ma'zuz adlı 29 yaşında bir Filistinli
Sarfend cezaevinde soruşturma esnasında uygulanan işkenceden dolayı
hayatını kaybetti. Fakat İsrail rejimi Ma'zuz Dellâl'in hangi
sebepten öldüğünün ortaya çıkmaması için bedeni üzerinde otopsi
yapılmasına bile izin vermedi.
·
en-Nakab çöl hapishanesinin Ensar - 3 bölümünde yatmakta olan
Abdulkerim Kanazi adlı 24 yaşında bir Filistinli tutuklu 16 Eylül
1995'te çadırında ölü bulundu. İsrail kaynakları adı geçen
tutuklunun bedeninde işkence izlerinin görüldüğünü bildirdiler.
Verilen bilgilere göre
Batı Yaka'nın Nablus şehrinden olan Abdulkerim Kanazi adlı genç,
HAMAS mensubu olmaktan dolayı tutuklanmış ve bu yüzden üç yıl hapis
cezasına çarptırılmıştı.
· 29
Ocak 1998 tarihinde Nidal Zekeriya Ebu Surur adlı bir genç uygulanan
işkence yüzünden hayatını kaybetti ve bu olay Batı Yaka'nın
Beytlaham şehrinde birkaç gün süren çatışmalara yol açtı.
·
1994'te uluslararası insan hakları kuruluşlarına mektup yazmasından
dolayı tutuklanan ve Askalan cezaevine konulan Ahmed İbrâhim
kendisine karşı, 100 saat sürekli sandalyede oturtma veya günde 20
saat sürekli ayakta durdurma, midesine ve omurgalarına yarım saat
süreyle şiddetle bastırma gibi işkence metotlarının uygulandığını
dile getirdi. Ahmed İbrahim maruz kaldığı bu işkencelerin kendisinde
felçliğe veya kısırlığa yol açabileceğini dile getirdi. O bütün bu
işkencelere rağmen sağ kalabilmişti. Demek ki hayatlarını
kaybedenler çok daha korkunç işkencelere tabi tutulmuşlardı.
·
1995'in Aralık ayı sonunda, 38 yaşındaki Yusuf es-Sirkeci adlı bir
Filistinli Askalan cezaevinde tutulduğu 45 günlük süre içinde
kendisine işkence yapılmasından dolayı sağlık durumunun kötüleşmesi
üzerine hastaneye kaldırıldı. Yusuf es-Sirkeci'nin işkenceden dolayı
böbreklerinden birinin işlevini kaybettiği bildirildi. Nablus'taki
Halid ibnu Velid camisinin imamlığını yapan Yusuf es-Sirkeci 1992
yılı sonunda Güney Lübnan'ın Mercu'z-Zuhr bölgesine sürgün edilen
415 Filistinlinin arasında yer almıştı.
·
Zuheyr Libâde adlı 33 yaşında bir Filistinli de işkenceden dolayı
bir bacağında kan toplanması ve böbreklerinden birinin işlevini
yitirmesi üzerine Aralık 1995 sonunda Remle cezaevinin revirine
kaldırıldı. Doktorlar Libâde'nin bacağında kan toplanmasının daha
önce bir rahatsızlığından dolayı Bi'ru's-Sebu şehrindeki Suruka
hastanesine kaldırıldığı sırada yatırıldığı divana sıkıca
bağlanmasından ve uzun süre böyle bağlı kalmasından ileri geldiğini
ifade ettiler. İşgal yönetimi 14 aydan beridir zindanda olan
Libâde'yi 24 ay hapis ve üç bin dolar para cezasına mahkum etmişti.
·
İsrail'in işkencesinden nasiplenenler sadece Filistinliler değil.
Şubat 1998 başlarında "intihar saldırısı" hazırlığı içinde olduğu
iddiasıyla tutuklanan ve hakkında soruşturma başlatılan Stewen
Semirek adlı Alman Müslüman, kendisinin itirafları diye yansıtılan
açıklamaların tümünün işkenceyle kabul ettirilmiş iddialar olduğunu
söyledi. Almanya'nın ünlü Focus dergisi adı geçen Alman Müslümanla,
tutuklu olduğu zindanla bağlantı kurarak bir telefon görüşmesi yaptı.
Alman Müslüman Focus dergisine yaptığı açıklamada kendisine
tutuklandıktan sonra: "Ya ölümü ya da önüne sürülen bu açıklamaları
kabullenmeyi tercih edeceksin" şeklinde tehditte bulunulduğunu ve
korkunç işkenceler yapıldığını, bu yüzden o açıklamaları kabullenmek
zorunda kaldığını bildirdi.
·
İşgal devletinin işkenceyle görevli elemanları, Batı Yaka'nın
Beytlahm bölgesinden olan ve henüz 17 yaşında yani yasal yükümlülük
yaşının altında bulunan Raid Mahlid el-Hımeri'yi kaldığı
el-Meskubiye zindanında tek kişilik bir hücreye kapattılar. Üç gün
süreyle onu burada bekleterek hiç kimseyle görüştürmediler. Sonra
ŞABAK (Shin-Bet) elemanlarından sekiz kişi yanına girdi. Bu kişiler,
el-Hımeri'yi önce ölümle tehdit ettiler. Sonra bedeninin değişik
yerlerinde sigara söndürdüler. Yaptıkları işkenceler neticesinde
kendilerinin önceden hazırlamış oldukları bir ifade metninin altına
imza attırdılar. el-Hımeri zorla ve işkenceyle imzaladığı ifade
metnini hiç okuma fırsatı bile bulabilmiş değildi. Shin-Bet'in
elemanları bu kadarını yapmakla da yetinmediler, el-Himeri'ye altına
imza attığı ifade metnini daha sonra inkar etmesi durumunda
kendisini aynı hücreye yeniden kapatacaklarını ve aynı işkenceyi
yeniden yapacaklarını bildirdiler. Buna ek olarak kendileri aleyhine
herhangi bir şikayette bulunmamasını ve mahkemenin ertelenmesini
istememesini bildirdi, aksi takdirde daha kötü işkencelere maruz
kalabileceğini söylediler. Raid Mahlid el-Hımeri'ye yapılan bu
işkenceleri Uluslararası İnsan Hakları Dayanışma Örgütü gün yüzüne
çıkardı ve onun bedeninin değişik yerlerinde sigara söndürüldüğünü
belgeleyen fotoğrafları da yayınladı. Adı geçen örgüt konuyla ilgili
açıklamasında bu fotoğrafların, siyonist işgal devletinin işkencede
nasıl sınır tanımadığını ve henüz çocuk yaşında kabul edilenlerin
bile İsrail'in işkencelerinden nasiplerini aldıklarını açıkça gözler
önüne serdiğini dile getirdi.
·
İşgal kuvvetleri tarafından tutuklanan Adnan Ebu Tubâne, kendisinin
tutuklandığı tarihten itibaren oldukça uzun bir süre uyumasına engel
olunduğunu ve bu esnada elektrik şokundan dayağa kadar akla
gelebilecek her türlü işkence uygulamalarına maruz bırakıldığını
dile getirdi. Ebu Tubâne'nin avukatı da müvekkilinin aşırı elektrik
şokundan dolayı kafasında şiddetli ağrılar olduğunu bunun yanı sıra
kollarında ve bacaklarında uzun süre bağlı kalmaktan ileri gelen
şişmeler meydana geldiğini ifade etti. Avukat, müvekkilinin
soruşturma esnasında 64 saat sürekli uykusuz bekletildiğini dile
getirdi.
·
Abdurrahman el-Ahmer adında bir başka Filistinli Shin-Bet
elemanlarının kendisine, uzun süre masaya veya sandalyeye bağlamak,
omuzlarına ağır şeylerle vurmak, iki üç saat gibi uzun süre sırtına
basmak suretiyle işkence ettiklerini dile getirdi.
Yahudilerin Kaleminden İsrail İşkencesi
İsrail işgal devletinin işkence konusunda sergilediği vahşet
öylesine ayyuka çıktı ki yahudi gazeteleri bile bu konuya temas
etmeden geçemediler. İşte İsrail'in ünlü gazetelerinden Ha Aretz'in
Amira Hiys adlı bayan muhabirinin kalemiyle Şubat 1999'da
yayınladığı "işkence raporu"ndan bazı notlar:
"Batı Yaka'nın Nablus kentinin Urif kasabasından olan ve
üniversitede fizik üzerine doktora yapan 32 yaşındaki Cihad Şehâde,
Ağustos 1997'den buyana hakkında hiçbir mahkeme kararı olmadığı
halde tutuklu bulunduruluyor. Şehâde bir düğün merasimine giderken
tutuklanmıştı ve "idari tutuklu"luk süresinin dolmasından sonra bu
sürenin sürekli uzatılmasıyla şimdiye kadar zindanda bekletildi.
Üstelik hakkında herhangi bir suçlama dosyası bulunmadığı halde.
Cihad Şehâde'nin tutukluluk hali son olarak da 16 Şubat 1999
tarihine kadar uzatılıyor. Bu sürenin bitiminden dokuz gün önce yani
7 Şubat 1999 tarihinde Mecdo askeri hapishanesinden alınarak
Shin-Bet'in sorgulama birimine götürülüyor. Bu sorgulamanın
başlatılması üzerine askeri yargıç Elyahu Blair, Şehâde'nin
tutukluluk halinin 15 gün daha uzatılmasına karar veriyor. Bu arada
Şehâde'nin avukatı bayan Tomara Bilig'in müracaatı üzerine yargıç
şöyle bir karar veriyor: "Tutuklu Şehâde'nin sorgulaması yasa
doğrultusunda, bedensel veya psikolojik işkenceye başvurulmadan, bu
arada tutukluya makul sürelerce uyuma imkanı da sağlanarak
yapılacaktır."
Fakat Şehâde, Shin - Bet sorgulamasının başlatıldığı ilk üç gün
içinde yani 7 - 10 Şubat arasında toplam olarak sadece dört saat
uyuyabiliyor. Soruşturmanın ağırlıklı dönemini oluşturan 10 - 15
Şubat tarihleri arasında Şehâde'nin karşılaştığı uygulamalar ise
özetle şöyle:
10 Şubat 1999 Çarşamba günü zindan odasından alınarak "bekleme
odası" denilen yere götürülüyor. Orada gecenin geç saatine kadar
elleri kelepçeli ve gözlerine de dışarıyı görmesini engelleyen
bununla birlikte gözleri yoran özel işkence gözlükleri takılmış
olarak bekletiliyor. Bu göz yorucu gözlüklerin Shin-Bet'in yeni
işkence aletlerinden olduğu bildiriliyor. Aynı işkence aleti
Şehâde'yle birlikte bekleme odasında bekletilen diğer tutuklular
için de kullanılıyor.
Şehâde burada gece geç saatlere kadar bekletildikten sonra
uyuması için kaldığı zindan odasına götürülüyor. 11 Şubat Perşembe
sabahı zindan odasından alınarak yeniden bekleme odasına götürülüyor
ve gözlerine yine aynı gözlük takılıyor. Bu şekilde gündüz saat
12.00'ye kadar bekletiliyor. Sonra sorgulama için işkencede sınır
tanımamasıyla bilinen Captan Amit adlı Shin-Bet yetkilisinin odasına
alınıyor. Burada yapılan sorgulamadan sonra söz konusu gözlükler
gözlerine takılı olarak ve hiç uyumasına fırsat verilmeden tam 24
saat süreyle bekletiliyor. Uyumasını engellemek için de yanında
kulakları sağır edecek derecede aşırı gürültülü şekilde müzik
çalınıyor. Müzikten sorgulama merkezindeki yetkililerin rahatsız
olmaması için tutuklu ses geçirmeyen duvarlarla örülmüş odada
bekletiliyor ve müzik bu odada çalınıyor. 24 saat süren bu
işkencenin ardından Şehâde yeniden zindan odasına götürülüyor ve
burada 14 Şubat Pazar sabahına kadar bekletiliyor. Ardından yine
gözlerine aynı işkence gözlükleri takılarak Kaptan Amit denilen
işkencecinin odasına alınıyor ve burada bir saat kadar işkence
altında sorgulanıyor. Daha sonra bekleme salonuna alınarak aynı
işkence şartlarında gece 23.30'a kadar bekletiliyor. Sonra tekrar
sorgulama odasına alınarak bir saat sorgulanıyor ve ardından bekleme
odasına çıkarılıyor. Bu kez bekleme odasında yine uyumasına fırsat
verilmeden ertesi günün yani 15 Şubat Pazartesi gününün ikindi
vaktine kadar bekletiliyor. Dolayısıyla bu kez tam otuz saat süreyle
hiç uyku tatmadan beklemiş oluyor.
Bütün bu sorgulama süresince Şehâde'ye uyku ve gözlük
işkencesinin yanı sıra bir de yemek işkencesi yapılıyor. Kendisine
ara sıra çok az miktarlarda, oldukça pis ortamlarda ve hiç de iştahı
açmayacak, bilakis iştah kaçıran nitelikte yiyecekler sunuluyor.
Bütün bu bedensel işkencelerin yanı sıra bir de psikolojik
işkence yapılıyor. Örneğin sorgulama esnasında: "Bazı ihbarcılar
senin neler yaptığını bize haber verdiler, artık senin dosyanı
kapatacağız, onun için her şeyi açık açık söylemen lazım!" diyerek
tehdit ediyorlar. Meşhur işkenceci Kaptan Amit: "Eğer
istediklerimizi yapmazsan senin hakkındaki idari tutukluluk halinin
bir kez daha uzatılmasını sağlayabilirim" diyerek tehditte bulunuyor.
Buna benzer bir sürü tehdit savrularak tutuklunun psikolojik baskı
altına alınması için çalışılıyor.
Bunlar Şehâde'nin maruz kaldığı işkence uygulamalarının bazıları.
Avukatı Tomara Bilig müvekkilinin daha ne gibi işkencelere maruz
kaldığını araştırarak kamuoyuna açıklayacağını bildirdi.
Cihad Şehâde daha önce de 1992 - 95 yılları arasında Filistin
İslami Direniş Hareketi (HAMAS)'ın faaliyetlerine katılmakla
suçlanarak zindanda tutulmuştu."
Yahudi Avukatın Tespitleriyle İsrail İşkencesi
İşkenceye Karşı Genel Komite'nin açtığı davada müvekkil olan İsa
Ali Bettat'ın Shin-Bet elemanları tarafından sorgulanması esnasında,
sert aletlerle dövülme başta olmak üzere çeşitli işkencelere maruz
kaldığı bizzat olayı takibe alan yahudi avukat tarafından bildirildi.
Aynı zamanda işkence aleyhine açılan davanın takibini üstlenen Av.
Andera Rosental konuyla ilgili açıklamasında, Shin - Bet
elemanlarının kendisinin müvekkili Ali Bettat'la görüşmesine engel
olduklarını dile getirdi. Av. Rosental, halen Shin - Bet
elemanlarının Filistinlilere karşı uyguladıkları sorgulamada kuvvete
başvurma, bedensel baskı, uykudan alıkoyma gibi uygulamaların
İsrail'in de imzalamış olduğu tüm uluslararası anlaşmalarda ve İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi'nde yasaklanmış olduğuna dikkat çekti.
Ancak İsrail Yüksek Mahkemesi yetkilileri, İsa Ali Bettat'ın maruz
kaldığı işkence uygulamalarının İsrail ceza yasasına göre yasak
olmadığını söyleyerek adı geçen komitenin açtığı davayı reddettiler.
Buna karşılık Av. Rosental bu gerekçenin yasal bir dayanağının
olmadığını çünkü İsa Ali Bettat'ın İsrail yasalarına göre suç
sayılacak bir fiil işlediğine dair bir delil bulunmadığını, hakkında
da herhangi bir suçlamada bulunulmaksızın sadece kendisinden bazı
bilgiler alınabileceği ön yargısıyla işkence yapıldığını ifade etti.
İşkenceye Karşı Genel Komite'nin başkanı bayan Hanna Fridman da,
İsrail Yüksek Mahkemesi'nin kararının açıklanmasından sonra yaptığı
açıklamada, bu kararın insan hakları ihlallerine yönelik tehlikeli
uygulamalara yasal zemin oluşturduğunu dile getirdi.
Bizzat yahudi avukatlar tarafından dile getirilen bu gerçekler
İsrail işgal rejiminin işkence uygulamasına sadece zanlılara karşı
değil, kendilerinden bazı bilgiler alınabileceği tahmin edilen
kişilere karşı da başvurduğunu gözler önüne seriyor. Yani İsrail
işgal rejimi açısından işkenceden "suçlanabilecek" kişilerin tespit
edilmesi için değil Shin-Bet'e yarar sağlayacak bilgilerin
toplanabilmesi için de istifade ediliyor. Bunun için ortada herhangi
bir suçun olması veya olsa bile işkenceye maruz bırakılan kişinin
onunla uzaktan veya yakından bir ilişkisinin bulunması gerekmiyor.
İşkencelerde Başvurulan Metotlar
Yukarıda İsrail işgal rejiminin uyguladığı işkencelerden sadece
birkaç örnek sunduk. 1987'de intifadanın başlamasından buyana
elliden fazla Filistinlinin işkence altında hayatını kaybettiğini,
İsrail zindanlarına girenlerin ve Shin-Bet sorgusundan
geçirilenlerin tamamının işkence gördüğünü hatırlatırsak bu listeyi
ne kadar uzatmanın mümkün olduğu tahmin edilebilir. Fakat biz
yeterince fikir vereceği düşüncesiyle bu örnekleri vermekle yetinmek
istiyoruz.
İşgal devletinin işkencede başvurduğu metotların birçoğu da
yukarıda, işkenceye uğrayan kişilerin maruz kaldıkları uygulamalar
arasında geçti. Uygulanan işkence metotlarının tümü burada
zikredilenler değil tabii ki. Bunların dışında da tüyler ürpertici,
vahşi işkence metotlarına başvurulmaktadır. Yukarıda kendilerinden
söz ettiğimiz işkence mağdurlarının maruz kaldıkları uygulamalar
arasında zikredilmeyen bazı işkence metotlarını özellikle zikretmek
istiyoruz:
ŞABAK işkenceleriyle ilgili raporlarda söz konusu örgütün
elemanlarının tutukluları, uzun süre sert cisimlerin veya demir
çerçevelerin üzerine oturtmak, bir buçuk metre derinliğinde ve yarım
metre çapında fıçıların içine koyarak sabahın erken saatlerinden
akşam geç saatlere kadar bu fıçılarda bekletmek, masura veya benzeri
şeylerin üzerine oturtmak, husyelerinden bir yere bağlamak, aşırı
derecede soğuk hava üfleyen vantilatörler karşısında saatlerce
bekletmek suretiyle ve daha başka şekillerde işkence ettikleri dile
getirildi.
İsrail işgal rejimi uyguladığı işkencelerin tesirli olması için
sürekli yeni metotlar geliştirmeye çalışmaktadır. Örneğin yukarıda
Cihad Şehâde'nin maruz kaldığı işkenceler arasında zikrettiğimiz
gözlük işkencesi bu alanda pek duyulmamış bir metottur. İsrail işgal
devleti bu alanda yoğun faaliyetler yürütmesi sebebiyle bu tür yeni
metotlar geliştirmektedir.
Filistinliler İlaç Kobayı Olarak Kullanılıyor
Bir insan hakları kuruluşu tarafından gündeme getirilen bir
uygulama üzerinde özellikle durmak istiyoruz.
Kısa adı MIFTAH olan Uluslararası Diyalogu ve Demokrasiyi
Geliştirme İçin Girişim Kurumu adlı örgüt tarafından basın yayın
organlarına dağıtılan bir bildiride, Filistinli tutukluların İsrail
ilaç şirketleri tarafından üretilen ilaçların denenmesi için kobay
olarak kullanıldıklarına dikkat çekildi. Buna delil olarak da
İsrail'in parlamentosu olan Knesset'in Bilim Konseyi'nin hazırladığı
rapor gösterildi. Rapora göre İsrail Sağlık bakanlığı ilaç
firmalarına, ürettikleri ilaçların Filistinli tutuklular üzerinde
denenmesine ve alınan sonuçlara dair binden fazla rapor vermiş.
İsrail İşkencelerinin Bir İstatistiği
Uluslararası Af Örgütü'nün İsrail işgal devletinin işkenceleri
hakkında verdiği bilgiler bu devletin uyguladığı işkencelerin ne
kadar korkunç boyutlarda olduğunu gözler önüne sermektedir. Biz söz
konusu örgütün yoruma gerek bırakmayan raporlarında yer alan
rakamları aynen aktarıyoruz:
Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International)'nün hazırlayıp
yayınladığı bir rapora göre İsrail işgal devleti Doğu Kudüs, Batı
Yaka ve
Gazze'yi işgal ettiği 1967 tarihinden buyana 700 bin
Filistinliyi tutukladı ve bunların % 90'ına işkence etti. İsrail
zindanlarına giren Filistinlilerden seçilen 477 kişi üzerinde Dr.
Kute adında bir bilim adamının öncülüğünde özel bir araştırma
yapıldı. Bu araştırma sonucunda, seçilenlerden % 95,8'inin işkence
gördüğü tespit edildi. Uygulanan işkence metotları konusunda verilen
rakamlar ise şöyle: Araştırma için seçilenlerin % 92,9'unun aşırı
soğukta tutulduğu, % 76,7'sinin aşırı sıcağa maruz bırakıldığı, %
91'6'sının uzun süre ayakta tutulduğu, % 68'1'inin boğazlarının
sıkıldığı ve boğulmakla tehdit edildikleri, % 77,4'ünün uzun süre aç
bırakıldıkları, % 86'sının uzun süre tek kişilik hücrelere
kapatıldıkları, % 71,5'inin uzun süre uykusuz bırakıldıkları, %
81,6'sının şiddetli şekilde etlerinin sıkıldığı, % 94,8'inin sözlü
hakaretlere uğradıkları, % 90,6'sının değişik şekillerde tehdit
edildikleri, % 70,2'sinin başkalarına yapılan işkenceyi seyretmek
zorunda bırakıldıkları, % 66'sının haya yerlerinin sıkıldığı, %
13,4'ünün zararlı gazları teneffüs etmeye zorlandıkları, % 9,5'inin
de başta elektriğe verme olmak üzere daha başka işkence
uygulamalarına maruz bırakıldıkları tespit edildi. Ayrıca bunlardan
% 28,1'ine kendi yakınlarının gözlerinin önünde işkence edildiği, %
27,9'unun eşlerine ve annelerine cinsel tecavüzde bulunulacağı
tehdidinin yapıldığı, % 44,9'unun yakınlarının yanında dövüldüğü
tespit edildi. Seçilenlerden % 41,9'u maruz kaldıkları işkenceler
yüzünden
aile fertleriyle ilişkilerinde problemler yaşamaktan, % 44,7'si
de topluma uyum sağlamakta zorluk çekmekten şikayetçi oldular.
Araştırma için seçilen kişilerden % 20,1'inin cinsel sorunlar
yaşadıkları, % 76,5'inin de ekonomik problemler içinde oldukları
anlaşıldı.
Filistinlilere İşkence Edenler Sadece Shin-Bet Canavarları Değil
Filistinlilere işkence edenler sadece ŞABAK elemanları değil.
Bunun yanı sıra işgalci askerler de çeşitli şekillerde bu insanlara
işkence ediyorlar. İsrail ordusuna bağlı bir araştırma merkezinin,
Batı Yaka bölgesinde görevlendirilmiş olan İsrail askerleri arasında
gerçekleştirdiği bir araştırma sonucunda, bu askerlerin % 46'sının,
insanlara akıl almaz derecede işkence ve bedensel taciz yapıldığına
şahit oldukları ortaya çıktı. Araştırma sonuçlarına göre bu
uygulamalar İsrail askerleri tarafından Filistinlilere karşı
çoğunlukla önemli bir gerekçe gösterilmeden yapılıyordu. Sözlü
hakaretler, maddi varlıklarda meydana getirilen tahribatlar ve ev
yıkımları ise bunun dışında.
İsrail İşkencelerine Tepkiler
Aralık 1994'te Uluslararası İnsan Hakları Dayanışma Kurumu
siyonist İsrail yönetimini tutuklu bulundurduğu Filistinlilere ağır
işkence metotları uygulamasından dolayı kınadı. Açıklamada İsrail
polisinin son zamanlarda psikolojik ve bedensel taciz ve şiddetli
acı veren işkence uygulamalarını artırdığına dikkat çekildi.
Uluslararası Diyalogu ve Demokrasiyi Geliştirme İçin Girişim
Kurumu (MIFTAH) Filistinli tutuklulara işkence eden İsrailli
sorumluların sorgulanması için bir uluslararası ceza mahkemesi
kurulması talebinde bulundu.
Söz konusu bildiride ayrıca İsrail işgal devletinin işkence
kurumu gibi çalışan Shin-Bet (ŞABAK) adlı örgütünün Filistinli
tutuklular üzerinde uyguladığı vahşi işkenceler hakkında hazırlanan
bazı raporlara ve bu raporların bazı bölümlerinin İsrail
gazetelerinde yayınlandığına da dikkat çekildi. Bu raporlardan biri
de İsrail devlet müfettişi Meryem ben Burat'ın 1988-1992 yılları
arasındaki incelemelerine dayanan raporu. Bu raporda, uygulanan
vahşi işkencelerden çeşitli örnekler sunuluyor.
MIFTAH, hapishanelerini uluslararası teftiş kurullarına ve insan
hakları kuruluşlarına açması, İsrail genel soruşturma organlarının
Filistinli tutuklulara karşı uyguladığı vahşi metotlarla ilgili
raporları yayınlaması ve bu uygulamalar hakkında tarafsız
soruşturmalar başlatması için İsrail'e baskı yapılması talebinde
bulundu.
MIFTAH'ın bildirisinde ayrıca İsrail'in dünyada işkenceyi yasal
hale getiren tek devlet olduğuna dikkat çekildi ve bu yasal
dayanaktan yola çıkılarak çok basit gerekçelerle insanlara vahşice
işkence yapıldığı dile getirildi. Bildiride şimdiye kadar birçok
Filistinlinin işkence yüzünden hayatını kaybettiğine dair birçok
rapor hazırlandığı ve bunların uluslararası insan hakları
kuruluşları tarafından teyit edildiği de ifade edildi.
İsrailli Yorumcular İsrail'in İşkence Mekanizmasını Başarısız
Buluyor
Vahşi kanun anlayışına dayalı insanlık dışı yetkiye rağmen
Shin-Bet kendisinden isteneni yerine getiremediği iddiasıyla bizzat
İsrailliler tarafından sorgulandı. Bazı yorumcular Shin-Bet'in "işkence"
yetkisini sonuna kadar kullanmasına rağmen İsrail'e yönelik tehdit
ve tehlikelerin hiçbirini önceden tespit edemediğini dile getirdiler.
Shin-Bet elemanları bazı
istişhadi eylemleri gerçekleştirenlerin kimliklerini tespit
ettiklerini açıklayarak bunu İsrail kamuoyuna başarı olarak sunmaya
çalıştılar. Ancak yorumcular eylem gerçekleştirildikten sonra onu
gerçekleştirenlerin kimliklerini tespit etmenin bir başarı
sayılamayacağını ifade ettiler. Shin-Bet yetkilileri ayrıca Batı
Yaka'da yeni eylem planları hazırlayan bazı hücreleri ortaya
çıkardıklarını ileri sürdüler.
Güvenlik konularıyla ilgilenen İsrailli yorumcu Eliks Wishman,
Shin-Bet'in açıklamalarının bu örgüt etrafında oluşan sorulara cevap
veremediğini dile getirerek bu örgütün; HAMAS'ın askeri kanadının
kimler tarafından yönetildiği, nasıl bir alt yapıya sahip olduğu,
askeri hücreleri arasında irtibatın nasıl sağlandığı, iç ve dış
bağlantılarının nasıl gerçekleştiği, faal halde kaç askeri
hücresinin olduğu, bunlara maddi desteğin ne şekilde sağlandığı,
hareketin dışarıdaki yönetiminin eylemlerde herhangi bir
fonksiyonunun olup olmadığı gibi konularda hiçbir bilgi elde
edemediğini dile getirdi. Wishman, Shin-Bet'in uyguladığı metotların
gelecekte Batı Yaka ve
Gazze bölgelerinde askeri hücreler oluşturulmasını önlemede ne
derece başarılı olacağı konusunun tartışılmasını istedi.
Öte yandan Yediot Ahranoot gazetesinin güvenlik konularıyla
ilgilenen yorumcusu Roni Şekid de Shin-Bet'in son dönemde
gerçekleştirdiği başarılarla pek fazla övünmemesi gerektiğini dile
getirerek HAMAS'ın ortaya çıkarılan hücrelerinin yerine çok kısa
süre içinde yenilerini oluşturma imkanına sahip olduğuna dolayısıyla
son gelişmelerin onun askeri yapısına bir darbe anlamı
taşımayacağına dikkat çekti.
Doğrusu, İsrail işgal rejimi baskı,
şiddet ve terör konusunda en katı uygulamalara başvurmasına
rağmen artık kendi halkına bile güven veremiyor.
İsrail toplumu devletlerinin, "güvenlik" konusundan sorumlu
organlarının kendilerine "güven" vermekten aciz kalmasından dolayı
ciddi bir endişe içinde. Bunun da geçmişte
Filistin topraklarına yönelen yahudi göçünün tersine dönmesi
sürecini hızlandırması mümkün. İşgal devletinin bütün çabalarına
rağmen Doğu Kudüs ve Batı Yaka bölgesine inşa ettiği yeni yerleşim
birimlerinin yarıya yakınının boş kalması da bunu gösteriyor.
Dünyanın Suskunluğu
İsrail, işkenceyi yasaklayan tüm uluslararası anlaşmalara imza
attığı halde, başta BM olmak üzere bu anlaşmaların uygulanmasını
gözetleme görevini üstlenmiş uluslararası kuruluşlar işkenceyi
yasallaştıran siyonist işgal rejimine hiçbir baskı yapmıyorlar.
İşgal devletinin işkenceyi yasallaştırması sebebiyle sadece
intifadanın başladığı 8 Aralık 1987'den buyana en az elli
Filistinli, işkenceden dolayı hayatını kaybetti. İsrail Yüksek
Mahkemesi, şimdiye kadar çeşitli insan hakları kuruluşlarının
işkencenin yasaklanması için açtıkları davaların tümünü reddetti.
İsrail Yüksek Mahkemesi'nin bu red kararları işkencenin siyonist
işgal devletinin anayasasına da uygun olduğunu gösteriyor. Üstelik
İsrail yasaları, Filistinlilere herhangi bir suçlamadan dolayı
değil, sadece bilgi alınabileceği ön yargısına veya zannına binaen
işkence yapılmasına da izin veriyor. Bu ise insan haklarıyla ilgili
tüm uluslararası anlaşmalara aykırı olduğu gibi hukukun uluslararası
ilkelerinden sayılan "beraeti zimmet esastır" prensibine de ters
düşmektedir.
İsrail işgal devletinin bütün vahşi uygulamalarına karşı BM ve
yan kuruluşları tarafından İsrail'e baskı yapılmadığı gibi söze
gelir bir soruşturma yapılması ihtiyacı bile duyulmamaktadır. Bu
yüzden işgal rejiminin işkenceleri sadece gönüllü insan hakları
kuruluşları tarafından sorgulanmakta, onların hazırladığı raporlarla
gündeme getirilmektedir. Fakat ne yazık ki bütün bu kuruluşların
çalışmaları da İsrail işgal devletini vahşi işkencelerden alıkoymaya
yetmiyor.
Çağımızın güçlü ülkeleri ise İsrail işgal devletinin
işkencelerini sorgulamak yerine ona tam anlamıyla destek veriyorlar.
Bu destekleri yüzünden onların o çirkin ve vahşi işkencelere ortak
olduklarını söyleyebiliriz. Çünkü sessizliğin ötesinde bir destek ve
yardım söz konusudur. Destek ve yardım ise suça ortak olma anlamına
gelir.
BM teşkilatının ve onunla bağlantılı insan haklarından sorumlu
uluslararası kuruluşların suskunluğu, çağımızın güçlü ülkelerinin de
destekleri ise siyonist işgal rejimine işkence ve vahşet konusunda
cesaret kazandırmaktadır. Bu yüzden
siyonist vahşet işkence konusunda günden güne daha da ileri
gitmekte, çocuk yaştakilere bile vahşi işkenceler yapmaktadır.
Haberlerde bildirildiğine göre son
Aksa İntifadası'nda tutuklanan
çocukların birçoğuna işkence yapıldı. Örneğin
Kudüs ahalisinden olan 14 yaşındaki Kazım Ebu Sinine işgal
devletinin el-Meskubiye tutukevinde gerçekleştirilen polis
soruşturması esnasında son derece vahşi işkencelere maruz bırakıldı.
Ancak ona yapılan işkenceler soruşturmaların sona ermesiyle bitmedi.
Soruşturmanın bitirilip 14 yaşındaki Ebu Sinine'nin Talmund
zindanına konulmasından sonra da işkenceler devam etti. Muhammed Ata
ez-Za'ul adlı 15 yaşında bir çocuk da soruşturma esnasında, soğuk su
ile dolu bir varilin içinde uzun süre bekletilmesi sebebiyle
bilincini kaybetti. Soğuk su ile dolu varillerde bekletme işkencesi
ise çocukların birçoğuna uygulanıyor. Bazı çocukların saçları
yolunuyor. Bunlar çocukların maruz kaldığı işkencelerden bazı
örnekler. Hepsi bu kadar değil tabii ki.
Sonuç
Bu dosyamızda İsrail işgal devletinin işkence politikası ve
uygulamaları hakkında aydınlatıcı bilgiler verdiğimize inanıyoruz.
Bu gerçeklerden haberdar olanların başkalarını da bu konuda
bilgilendirmek suretiyle
siyonist vahşetin gerçek yüzü konusunda insanların
aydınlatılmasına ve bu vahşete karşı toplumlarda duyarlılık
oluşturulmasına katkıda bulunmaları önemli bir hizmet olacaktır.
|