|
İşte JİTEMin
belgeleri
Hazırlayan: Semih Hiçyılmaz
9 Kasım günü öğlen saatlerinde 15. görevlerini yerine getirmek için
son hazırlıklarını yerine getiren tim işlerin pürüzsüz
yürüyeceğinden oldukça emindi. Son bir ay içersinde 14 ayrı yeri
bombalamışlardı ve hiçbirinde de en ufak bir sorun çıkmamıştı. Üç
kaleşnikofu yedek şarjörleriyle birlikte beyaz renonun bagajına
yerleştirdiler. El bombalarının bu eylem için gerekli olanlarını
ceplerine yerleştirdikten sonra fazlasını doldurdular bagaja.
Arabada bulunan işaretli krokileri, isim listelerini eyleme giderken
yanlarında taşımakta bir sakınca görmediler. Ne olacaktı ki?
İlçedeki yetkililerden kendilerini tanımıyan mı vardı? Daha
geçenlerde altlarındaki renoyla ilçeye gelen bakana eskortluk
yapmamışlar mıydı? Hem hızlı davranmaları gerekiyordu. Görev listesi
öylesine uzundu ki.
Ne de olsa eski Başbakan Çillerin dediği gibi devlet için kurşun
atan şerefli görevliler değiller miydi? Ya da sıkıştıkları anda ilk
telefon açtıkları eski müdürlerinin tanımıyla devlet için bin
operasyondan birini düzenlemiyorlar mıydı? Bugüne dek hangi
operasyoncunun başına bir iş gelmişti ki kendilerinin başına bir şey
gelsindi? Hem görev kağıtları da ceplerindeydi, JİTEMci kimlikleri
de.
Listedeki sırada Umut Kitabevi yazıyordu. Sözde vatandaşlardan
birine aitti. Hem Sözde vatandaşlara karşı tepkinin yükseltilmesi
gerektiği devletin en üst kademesi tarafından işaret edilmemiş miydi?
Tim elemanı pasajın içersinde ilerlerken el bombasının pimini çoktan
çekmişti bile. Kitabevinin önüne geldikten sonra el bombasını içeri
yollayıverdi. Tıpkı son bir ayda attığı 14 bomba gibi. Hızla
uzaklaşırken tüm gelişmeler daha öncekiler gibiydi. Önce kulakları
sağır eden bir patlama duyuldu. Ardından insan çığlıkları, feryatlar.
Arabaya binip uzaklaşırken listede 16. sırada neresi var diye
bakması gerekiyordu normal olarak ama bu kez işler ters gidiyordu.
Daha pasajın kapısına varmadan peşinden koşanların olduğunu gördü.
Renoya zar zor varmıştı ki arabanın etrafı Şemdinli halkı tarafından
çepeçevre kuşatılmıştı. Tüm tim mensupları halkın oluşturduğu bu
çemberin içinde kalmıştı. Gözünün önünden Trabzondaki, Bozöyükteki
linç görüntüleri geçti. Hani arkadaşlarının organize ettiği linç
olayları. Bacakları tir tir titrerken sonlarının geldiğini düşündü.
O
anda aklında ne görev kalmıştı, ne şeref, ne de bin operasyon.
Korktukları başlarına gelmedi. Şemdinli halkı delilleri yok etme
niyetinde değildi. Suçüstü yakaladığı bu kontra timini kameraların
eşliğinde yetkililere teslim ederken tüm Şemdinliden Kahrolsun
JİTEM sloganları yükseliyordu.
Sonraları bu timin itirafçı ve jandarma mensuplarından oluştuğu
ortaya çıktı. Pasajdaki kitabevine bombayı atan itirafçı
tutuklanırken aynı arabayla gelen ve dışarıda bekleyen iki jandarma
mensubu serbest bırakıldı. Kaleşnikoflar, el bombaları, kırmızı
kalemle üzeri çizilmiş isim listeleri ve işaretli krokiler ortada
olmasına rağmen.
İşaretli krokilerden 14 tanesi daha önce bombalanan yerlere denk
geliyor mu şimdilik bilemiyoruz. Ya da kaleşnikofların ola ki
balistik muayenesi yapılırsa bölgede gerçekleşen faili meçhul
cinayetlerde bu silahların kullanılıp kullanılmadığı anlaşılacak mı
onu da bilemiyoruz. Bu timde olupta görev kağıdının altında imzası
bulunanların pasaj bombalanması ile bir bağlantısı var mı yok mu onu
da bilemiyoruz. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Büyükanıtın
suçüstü yapılan Astsubay A.K. için Bu kişiyi tanırım, birlikte
görev yaptık, böyle işlere karışacak adam değildir demesinin
koruyup kollama anlamına gelip gelmeyeceği ve yapılacak soruşturmayı
yürütenleri etkileyip etkileyemeyeceğini de bilemiyoruz. Ama bizim
de Şemdinli halkı gibi bildiğimiz bir şey varsa, o da JİTEMin bu
eyleminde suçüstü yakalanmış olduğudur.
Peki nedir bu JİTEM? Niye her adı anıldığında askeriyenin en üst
kademelerinden hızlı bir refleksle tepki gösterilmektedir? Niçin
sürekli varlığı inkar edilmektedir? Üstelik birçok devlet belgesinde
JİTEMin adı geçmesine, birçok üst düzey devlet yetkilisinin JİTEMi
bir dizi karanlık olayla suçlamasına rağmen.
JİTEM adı neredeyse bölgedeki faili meçhul cinayetler ile
özdeşleşmiş haldedir. Belki de sürekli olarak bu yüzden inkar
edilmektedir.
Yine bir kasım ayında, 3 Kasım 1996da gerçekleşen kaza ile
Türkiyenin gündemine giren Susurluk ile kontrgerilla ve
gerçekleştirdiği eylemler çokça tartışılmıştı. Aranan ülkücü katliam
sanıklarının, polis şeflerinin, korucuların, itirafçıların içiçe
olduğu kontra örgütlenmeleri ve ilişkileri ortaya serilmişti. Ama
her şey ortada olmasına rağmen bütün bunlar örtbas edilmeye
çalışılmıştı. Dahası tüm delillere ve itiraflara rağmen hiçbir çete
mensubu yargının önüne çıkarılmamıştı. Devlet işleriyle kendi
işlerini birbirine karıştıran üç beş özel timciye verilen
göstermelik cezalarla Susurluk kapatılmıştı.
Bütün Türkiyenin kontrgerillaya karşı tepkilerini sokaklara döktüğü
günlerde yazılan Susurluk Raporunda JİTEM ile ilgili şeyler bulmak
mümkün. Verilen görev üzerine Başbakanlık Teftiş Kurulu adına Kutlu
Savaş tarafından yazılan ve gereğinin yapılması için Başbakanlıka
sunulan rapora bir göz atalım JİTEM için neler söylenmekte:
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Asayiş Kolordusunun
kontrolündedir.Terörün askeri mücadele yönü ilgi, bilgi ve yetki
alanımız dışındadır. Ama bölgede cereyan eden olayları da
Jandarmadan bağımsız bir şekilde ele almanın mümkün olmadığı bir
gerçektir. Susurluk olayı bir trafik kazası olmadığı, Ankara
merkezli bir dizi oluşturduğu cihetle karışıklığın had safhada
olduğu OHAL yöresi ve yörede bulunan görevlilerin dikkate alınmaması
ciddi bir eksiklik olurdu.
Jandarma Genel Komutanlığı reddetse de JİTEMin varlığı unutulabilir
bir gerçek değildir.
Devam ediyor Kutlu Savaş:
JİTEM bölgede etkili çalışmalar yapmıştır. Bunların çoğundan da
mahalli Jandarma birliklerinin dahi haberi olmamıştır. Zaman içinde,
JİTEM bünyesinde görev alan sivil ve askeri şahısların faaliyetleri
yörede dikkati çeker hale gelmiştir. Bünyesinde çok sayıda korucu ve
itirafçı bulunması sebebiyle ferdi suç oranı yükselmiştir.
Askeri yetkililerinin sürekli inkar etmesine rağmen Başbakanlık
Raporunda JİTEMin kuruluşu ile ilgili olarak da somut bilgiler yer
almakta:
Jandarma İstihbaratı geçmişte, çok küçük, güçsüz hatta illerdeki
asayış istihbaratı mertebesindeydi. Hulusi Sayın Paşanın
kurmaybaşkanlığı döneminde JİTEM geliştirilmiştir. Mahalli lisanları
konuşan insanlarla takviye edilmiş ve yavaş yavaş güçlenmiştir..
JİTEM büyük ölçüde varlık sebebi olan Güneydoğu problemine bağlı
olarak bir gelişme çizgisi takip etmiştir...
Jandarma İstihbaratında çalışan personel, subay ve astsubaylar
Güneydoğudan dönmelerinden sonra görevlendirildikleri Batı
bölgelerinde de eski elemanlarla gruplaşmak, emekli olduktan sonra
da ilişkileri sürdürme alışkanlığı içinde olmuşlardır.
Susurlukla birlikte ortaya çıkan karanlık ilişkiler, hemen her
taraftan fışkıran çeteler, kontra timleri büyük çoğunluğu Güneydoğu
bölgesinde işlenen onbinin üzerindeki faili meçhul cinayetin
failleri konusunda da kafaları aydınlatmaya başlamıştı. Ve
Susurlukla beraber çeteler arasında başlayan savaşla birlikte
karşılıklı yapılan, karşı tarafı sıkıştırmak, hamle üstünlüğü
sağlamak için açıklamalarla Türkiye halkı yıllardır saklanan
cinayetlerde tetik çekenlerin kimlikleri konusunda bilgi sahibi
oluyordu. Gerçi onca bilgi ve belge bolluğuna, bir dizi itirafa
rağmen iş gelip de devlete bağlandığında tüm taraflar beraberce bu
vartayı atlatmak için işbirliği yapmıyor da değildi.
Susurluk sonrası Mecliste kurulan Araştırma Komisyonuna ifade
vermek için gelen her yetkili adeta bülbül kesiliyor, yıllardır
saklanan bir karanlık olay hakkında belgeli, kanıtlı açıklamalar
yaparak karşı tarafı suçluyordu.
İşkenceler, cinayetler, itirafçılar, korucular, uyuşturucu
kaçakçılığı ve tüm bunların devletin birtakım birimleri tarafından
organize edilişi açık açık anlatılıyordu Komisyonda. Fazlaca hedefe
konulan birisi baktı durum kötüye gidiyor, hemen Tüm yaptıklarımdan
amirlerimin haberi vardı ya da Konuşursam devlet için kötü olur
dedi mi orada duruluyordu.
Kutlu Savaşın hazırladığı Başbakanlık Raporunda bile 11 sayfa
devlet sırrı içerdiği için sansürleniyordu. Bu 11 sayfada
Azerbaycandaki darbe girişimi, yaşlı Kürt bilgesi Musa Anterin
öldürülmesi, Özgür Gündem gazetesinin havaya uçurulması, Kürt
işadamlarının öldürülmesi detaylarıyla ve failleriyle
anlatılmaktaydı.
Bazıları gelip komisyonda rahat rahat birçok şeyi anlatıyordu. Tıpkı
Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Hanefi Avcı gibi. Avcı, daha çok
JİTEMi hedef alan açıklamalar yapıyor, bazı jandarma mensupları ile
itirafçıların, korucuların işledikleri cinayetler dahil birçok şey
anlatıyordu. Askeri araçlarla yapılan uyuşturucu kaçakçılığı, fidye
için adam kaçırmalar tutanaklara birer birer yazılıyordu. Hanefi
Avcının Diyarbakırda görev yaparken itirafçılara özel ilgi duyduğu
ve onlara birçok görev verdiği de bu açıklamalar sırasında ortaya
çıkıyordu.
Tartışmalarda en çok ismi geçenlerden biri de Jandarma Albay Veli
Küçük idi. Katliam sanığı Abdullah Çatlının Küçükle telefonda
defalarca görüştüğü kanıtlanıyordu. Başka birçok çetecinin Albay
Küçükle bağı ortaya konuyordu. İtirafçılardan, koruculardan oluşan
timlerin JİTEMin birimleri olduğu belgeleniyordu. Ve Veli Küçükün
JİTEMin kurucusu olduğu söyleniyordu. Bütün bu iddialarla ilgili
olarak Veli Albay komisyona çağrıldığında Jandarma Genel Komutanı
Teoman Koman Paşa restini çekiyor ve komisyonu haddini bilmeye davet
ediyordu. Hatta Komisyon Başkanı Mehmet Elkatmışa 9 sayfalık
oldukça sert bir de mektup gönderiyordu. Elkatmış önceleri Koman
beni tehdit etti derken, sonradan çark ediyor ve bu sözlerini
yayınlayan Evrensel gazetesini Koman dava edince mahkeme önünde
yalnız bırakıyordu. Şimdi çete tartışmaları yeniden canlanmışken AKP
Milletvekili Mehmet Elkatmışın mektubu kamuoyuna açıklamasının tam
zamanı değil midir?
Kim ki JİTEM dese ortaya kahramanca Teoman Koman Paşa atılıyor,
kollarını kanatlarını gererek teşkilatını savunuyor ve Kesinlikle
JİTEM diye bir birim yoktur diyordu.
Peki Teoman Koman gerçekten doğru mu söylüyordu, yoksa JİTEMin
varlığını kabul edince ortaya çıkacak cinayetlerden, uyuşturucu
kaçakçılığından, fidyecilerden ve bunların tartışılmasının
yaratacağı sonuçlardan mı çekiniyordu.
EVRENSEL*"
|
|